«Kazakistan – benim ikinci Vatanım»
Yüzyıllar boyunca Kazak ve Tacik halkları arasında iyi ilişkilere aydınların dostluğunun büyük etkisi olmuştur. 1957 yılının Haziran ayında ben Muhtar Auezov ile karşılaşmak şansında bulundum. O yıl büyük şair Togolok Muldo’nun yıldönümü töreni yapıldı. Misafirler Kırgızistan Bakanlar Evi’nin ikametgahında kalıyorlardı. Eski Tacik edebiyatı için sorumlu ben tutulmuştum, o zaman hiçbir ünvanı veya ünü olmayan biri. Edebiyat eleştirmeni Rasul Hadizade de benimle birlikte idi. O, bana göre hem yaşta, hemde düşüncesi ile büyük idi. Muhtar Omarhanulı daha ilk günde bizi kendi masasında davet etti. Çay sofrasında o, bize: “Beinm Tacik arkadaşlarım, bana Hafiz Hilali’nin şiirlerile zevk verin” söyledi. Biz onun isteğini edebildiğimiz kadar yerine getirdik. Yüzüne ilgiyle baktığımda ben onun sanki ayın yüzü parladığını, ışık saçtığını farkettim, o, düşüncelerdeydi. Benim gözlerim karşısında hep onun düşünceli ve akıllı görünümü bulunmaktadır. Onun çehresi Kazak halkının suretiydi.
Bizim dostluğumuz, halklarıın dostluğu güçlenerek birçok sınavlardan geçer ve uzun bir yollarla geder.
Öylese, bizim dostluğumuz da ebedi olsun!
Mumin Konaat
Tacikistan halk şairi
Benim çocukluk yıllarım Tacikistan ile bağlnalıdır. Ben herbir şeyi hatırlıyorum – çiçek açan kayısı ve şeftali kokusu, serin dağ esintisi, sesli çaylar, çiftçilerin yorgun elleri.
Kazakistan – benim ikinci Vatanımdır. İşte hayatımın büyük bir kısmını burada geçirdim. Ben her iki ülkeni tüm kalbimle seveceğim. Ben hala bu iki ülkeden hangisinin bana daha yakın, daha aziz olduğunu söyleyemem. Çünkü bu çocuktan ebeveynlerden hangisini daha çok sevdiğini sormağa benzer. Ben eski çağlardan bu yana hafızamda kalan özellikle parlak anları sizinle paylaşmak istiyorum.
... Bu, yaklaşık 20 yıl önce olmuştur. O yıl annem ağır hasta olduğu için ben doğduğum Hisor ilçesine gittim. O zaman Tacikistan 60. yıldönümünü kutluyordu. Etrafda güller açır, şenlik ortamı hüküm sürüyordu. Biz babamla birlikte annemi Hisor’dan Duşanbe’ye hastaneye götürdük. Yılın mevsimine rağmen o gün çok kar düşmüştü. Doğanın bu hediyesini ve o şenlik gününün sıcaklğını ben daha sonralar farkettim. Ben babamla birlikte şenlik töreni geçirilen sinema ve konser salonundan canlı yayınlanan programı izliyorduk. Konunkları yönetim masasına davet ettiler. Onların arasında Özbekistan, Kırgızistan ve Moskova’dan gelenler de vardı. Bu arada ekranda Nursultan Nazarbayev'in tanıdık yüzünü gösterdiler. Hemen zamanlar o, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Bakanlar Kurulu Başkanı idi. Bu zaman ben nasılsa “bizimki” diye söyledim. Biz dikkatle sunucuların konuşmasını dinledik.
Nursultan Abişeviç’i dinlerken uzak Kazakistan bana aziz Tacikistan kadar sevgili memleket gibi göründü. Doğu yetiştirmesinin kendisini bildirmiş olmalı, ben duygularını gösteremiyor, ama tüm kalbimle ve canımla özel bir duygu hissediyordum. Nursultan Nazarbayev’in her kelmesi beni heyecanlandırıyordu. Sunucuların hepsi konuşmasına: “Sayın yoldaşlar” veya “Sayın arkadaşlar” diye başlarken, bir tek Nursultan Abişeviç: “Sevgili Tacik kardeşlerim” söyledi. Onun bu kelimeleri şimdi de kalbime dokunmaktadır. Onun söylediği “Kayısılar içinde kaybolan Leninabad”, “Mavi Pamir dağları”, “Beyaz pamuk tarlaları” kelmeleri unutulamaz. Diğer sunucularla kıyaslayınca Nursultan Abişeviç Tacikistan’ın kültürel ve ruhsal gelişimi üzerine özellekle durdu. Onun söyledikleri şimdi de hafızamda. “Eski Tacik toprağı”, “Bir efsaneye çevirilmiş Rudaki ve İbn-i Sina”, “Güneşle yakalanmış memleket” kelimeleri üzerine o, ünlü Mirzo Tursunzade’den şu alıntını gösterdi:
“Ebediyen kavuşup bir ailede,
Biz överik yurtumuzu birlikte,
Dostluğu ve bu böyük halkımızı,
Barışdır amaca aparan bizi”.
Bunları dinlerken, babam mümnunlukla bana söyledi: “cudo baçai zur budaast” (“her halde onun çok aydın ve becerikli biri olduğu belli”). O an içimde Kazakistan Cumhuriyeti için büyük bir gurur doğdu.
Dilbar Dadohanovna Türkbenbayeva
“Jeti jargı” yayınevi kurucusu ve danışmanı
Biz farklı zamanlarda ve farklı sebeplerden Kazakistan’a gelir ve burada kalırız. Bu topraklar bizim için aziz memleket kadar sevimli olmuştur. Bizim çocuklarımız burada büyümüşler. Onlar için Vatan, baba evi anlamı bu toprağa bağlı. Çokumuz Kazak’ça konuşmağı iyice becermiş, yerel yemekleri pişirmeği öğrünmişiz. Bunların hepsini öğrenmek ve kavramak bizim için zor gelmemiştir. Şünki bizim halklarımız arasında kültürde de neyse genel bir şeyler vardır. Biz bu memleketi çok sevir ve saygı duyoruz. Buradakilar hepsi aynen bizim gibi. Bazen, nerdeyse bir Tacik motivi duyurken veya dergide tanıdık görüntülere rastladıkca çok duygulanıyoruz.
Öylese dostluğumuz ebedi olsun!
Salomat Nazarova
Gazeteci
Anuar Jumabayev